Kenarda Gizlenmiş Sedef Kakmalı Bir Sandık Kara Bulutlar Henüz Çökmeden Ordu mu? Bürokrasi mi? Deutschland Deutschland İstanbul'da Bir Aile Fırtına Yaklaşırken Zor Günler, Zor Kararlar Uzaklarda Farklı Bir Evre Büyük Yenilgi, Büyük Düşkırıklığı Adana, Görev Başı Milli Mücadeleye Tam Destek İstanbul Göründü Nihayet Kurtuluş, Nihayet Cumhuriyet

Mehmet Celal, 1863 yılında İstanbul’un Kızıltoprak semtindeki bir konakta dünyaya geldi. 1789 yılında ölen I. Abdülhamid’in kızlarından birinin torunu olması ona Osmanlı hanedanın mensubu olma ayrıcalığını vermekteydi. Gerçi hayatı boyunca bir İstanbul eliti olmanın dışında bunun pek faydasını görememişti; ancak II. Mahmut ve Esma Sultan’ın kız kardeşlerinden birinin torunu olmanın gururunu hayatı boyunca hissetmişti. O da İstanbul’un o dönemdeki bütün elitleri gibi önce evde eğitim görmüştü. Klasik Osmanlı eğitiminin yanı sıra yabancı dil eğitimine de çok önem verilmişti, bu nedenle yabancı dil bilgisi üst düzeydeydi.

Doğduğu ve büyüdüğü yıllarda Osmanlı İmparatorluğu Tanzimat Dönemi’nin son demlerini yaşıyordu. İmparatorluk sınırları dahilindeki modernleşme hareketi tüm hızıyla devam etmekteydi. Sultan II. Mahmud’un tahtta olduğu yıllarda siyasi, askeri ve sosyal alanda başlayan reform hareketleri bu dönemde yasal boyut kazanmıştı. Osmanlı tarihinde iktidarın merkezi ilk kez saraydan bürokrasiye kaymıştı. İmparatorluğu yönetecek güçlü modern bir örgüt yaratmak amacıyla geleneksel kalemiye sınıfını modern bürokratik bir idareci sınıfa dönüştürmek amacıyla girişimlerde bulunuluyordu. 1839 yılında padişah Abdülmecid döneminde ilan edilen Tanzimat Fermanı, II. Mahmud döneminde başlayan reformların ve demokratikleşme hareketinin işe yaradığının bir göstergesiydi. “Osmanlı Devleti’nin reform çabalarının sonucu olan Gülhane Hattı Hümayun’u Padişahın tebaasının can, namus ve mal güvenliğini korumayı, düzenli vergilendirme sistemi getirmeyi, zorunlu askerlik sistemi oluşturmayı, yasalar önünde din, dil ve ırk ayrımında bulunmamayı hedefleyen dört temel reformu vaat etmekteydi.”1

Bu dönemde gerçekleşen reformların, özellikle de İmparatorluktaki azınlık nüfusunun konumuna ilişkin olanların ardındaki en güçlü nedenlerden biri hiç şüphesiz ki daimi dış baskılardı. Avrupalı güçler klasik Osmanlı toplum yapısı içerisinde ikinci sınıf olan bu cemaatlerin konumunun iyileşmesi için baskıda bulunuyorlardı. Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra Balkanlar’daki etnik çatışmalar biraz hafiflemiş, ancak bu kez Orta Doğu milliyetçi hareketler ve çatışmalar sonucu karışmıştı.

Bu yılların en önemli siyasi olaylarından biri de Kırım Savaşı’ydı. Rusya, Osmanlı topraklarında yaşayan Ortodoksların haklarını korumayı bahane ederek sürekli Osmanlı’nın içişlerine karışıyordu. Sonuçta savaş çanları çaldı ve Osmanlı Rusya’ya savaş açtı. Fransa ve İngiltere Osmanlı’nın çıkarlarını korumak amacıyla savaşa dahil oldu. Ancak Osmanlı açısından yenilgiyle sonuçlanan savaşının ardından 1856’da Paris’te düzenlenen konferansta barış anlaşması imzalanarak Osmanlı İmparatorluğu Tanzimat Fermanı’nın devamı niteliğini taşıyan ve büyük ölçüde İngiliz büyükelçileri tarafından yazdırılmış olan İslahat Fermanı’nı ilan etmek zorunda bırakıldı. Asıl amaç, İmparatorluk içerisindeki gayrimüslim azınlığın haklarını korumak ve artırmaktı. 19.yy ortalarında İngiltere’nin “Doğu Sorunu” olarak adlandırdığı ve temelinde Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama düşüncesini taşıyan gayrimüslim azınlığa hak tanınması meselesi Osmanlı merkez yönetiminde çoğu kez hakimiyet kaybına neden oluyordu. İmparatorluktaki cemaatlerin hoşnutsuzluğu, kısmen kötü yönetim, kısmen de o sırada tüm dünyada yayılmakta olan milliyetçilik akımının yol açtığı bölgesel ayaklanmalar Osmanlı İmparatorluğu’nun içten zayıflaması ve parçalanması için tetikte bekleyen büyük devletlerin içişlerine karışmasına neden oluyordu.


1- Eric Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2003), s.80.